-- -- --TÜRKİYE CANIM FEDA



Forum


Programlar
Üye Kontrol Panel Menü
Google Sıranız
Forumu Ara
Arama Motoru Kayıt
Üye Listesi
Üye Listesi
Takvim
Mp3
Super Kodlar
Super Kodlar
Ara yüzü değiştir.
Super Kodlar2
Sitenize eklemek için tıklayın.
Bu Menüyü Sitene Ekle
   
  بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲ;ِارَّح
  SEVGİLİ MÜSLÜMAN KARDEŞLERİM
 

 

 

 
 selamun Aleykum
 
Bir kac gun önce bir yeni arkadasima sormustum'ki sen bu sitey istenmi duye ve istedi ama daha anlamiyor bu nasil su nasil onun icin kardselerim bu arkadasima birazcik zaman verin.
 
Sizi onunla birazik tanistiriyim:Ismi Pelin cok iyi bir kiz beynindeki capacitesi en cok islam aliyor ona sukur ediyorum.
 
Ben bu arkadasima inaniyorum'ki basaracak insallah.
 
 
 
Hier wil ik u bu mededelen dat ik een vriend als beheerder van deze site heb uitgenodigt ze gaat het voor een tijdje proberen geef haar de tijd mensen en ze zal er insallah veel van leren.
 
Ze heet :pelin dat zeg ik alvast zodat als jullie een reactie willen zettend at jullie dan tenminste weten tege wie jullie aan het praten zijn .
 
Bu site bir zamandir sahipsizdi ama oda gecti cok sukur bu arkadasim insallah herseyi guzel anlarsa basaracak.
Voor meer informatie ga naar www.oguzhanbaba.punt.nl.
reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 76

Direct numeriek .NL vastleggen.

subhaneke
| 05 December 2006 | 20:19:05
Sübhânekallâhümme vebihamdik, vetebâra kesmük, veteâlâ ceddük, (vecelle senâük), ve lâilâhe ğayruk.

(parantez içindeki) yalnızca cenaze namazında okunur.

Anlamı:
# Allahım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka İLAH yoktur
 
 
 
Ettehiyyâtu lillâhi vessalevâtü veddayyibât, esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakêtüh, esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn. eşhedü en-lâilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abduhû verasuluh.

Anlamı:
# Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.
 
 
Allâhümme Salli alâ muhammedin ve alâ ali muhammed.
# Kemâ sallayte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrahîme inneke hamîdün mecîd.

Anlamı:
# Allahım! Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine rahmet eyle, şerefini yücelt.
# İbrahim'e ve İbrahim'in ümmetine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin
reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 87


selamun aleykum muslumanlar
| 15 November 2006 | 21:05:06
Selamun aleykum musluman kardeslerim aslinda bu siteyi calistiran baska birisi vardi ama onun icin biraz zor geldi bir site yapmak ve calistirmak onun icin  bu siteyi ben kendime aldim.
Insallah bu site allahin izniyle guzel bir site olur imanli insanlarin sitesi olur insallah
reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 82


SEVGİLİ MÜSLÜMAN KARDEŞLERİM
| 06 Oktober 2006 | 15:35:00
 
 


Allahin 99 ismileri!!!
| 06 Oktober 2006 | 15:07:49

1

 

"Allah"

O kendinden baska hiç bir ilah bulunmayan tek : AllaH

2

"er-Rahman"

Esirgeyici,bütün mahlukatina rahmetiyle muamele eden(dünyada).

 3

"er-Rahîm"

Bagislayici,sevdiklerine ve müminlere merhamet eden(ahirette).

4

"el-Melik"

Mülkün sahibi,mülk ve saltanat devaml olan.

5

"el-Kuddüs"

Her türlü eksiklik ve ayplardan münezzeh olan.

6

"el-Selam"

Her çesit afet ve kederlerden emin olan.

7

"el-Mü'min"

Kullarina emniyet veren.Kendinin ve peygamberlerinin dogrulugunu ortaya koyan, kullarina yaptigi va'dinde sadik.

8

"el-Müheymin"

Saltanat hakkinda diledigi gibi tasarruf eden, her seyi gözetip koruyan.

9

"el-Aziz"

Izzet sahibi, malup edilmesi imkansz olan, her eye galip olan.

10

"el-Cebbar"

Azamet ve kudret sahibi, istedigini mutlak yapan, diledigine muktedir olan.


11

"el-Mütekebbir"

Ululuk sahibi,her seyde ve her hadisede büyüklügünü gösteren.

12

"el-Halk"

Her seyin varligin ve geçirecegi halleri takdir eden, yaratan, yoktan vareden, büyüklükte esi olmayan.

13

"el-Bari"

Her seyin aza ve organlarini birbirine uygun yaratan.


14

"el-Musavvir"

Tasvir eden ,  her seye bir sekil ve hususiyet veren.

15

"el-Gaffar"

Kullarinin günahini örten, magfireti çok,günahlar bagislayici.

16

"el-Kahhar"

Her seye,her istedigini yapacak surette, galip ve hakim olan.

17

"el-Vehhab"

Çok fazla ihsan eden, çesit çesit nimetleri daima bagislayan.

18

"el-Rezzak"

Bütün mahlukatin rizkini veren ve ihtiyacini karsilayan.

19

"el-Fettah"

Her türlü müskülleri açan ve kolaylastiran, darliktan kurtaran.

20

"el-Alîm"

Her seyi en ince noktasina kadar bilen, ilmi ebedi ve ezeli olan.

21

"el-Kabd"

Diledigine darlik veren, sikan, daraltan.

22

"el-Bast":

Diledigine bolluk veren, açan, genisleten.

23

"el-Hafd"

Yukaridan asaya indiren, alçaltan, dereceleri düsüren.

24

"el-Rafi"

Yukari kaldiran, yükselten, dereceleri yükselten.

25

''el-Mu'iz"

izzet veren, aziz kilan.

26

"el-Muzill"

Zillete düsüren, hor ve hakir eden.

27

"el-Semi"

Her seyi isiten, kullarinin niyazini kabul eden.

28

"el-Basir"

Her seyi gören.

29

"el-Hakem"

Hikmet sahibi olan, yaptigi her iste hikmeti gözeten, hükmeden.

30

"el-Adl"

Son derece adaletli olan.

31

"el-Latif"

En ince islerin bütün inceliklerini bilen,lütuf ve ihsan sahibi olan.

32

"el-Habir"

Herseyin iç yüzünden, gizli taraflarindan haberi olan.

33

"el-Halim"

Yumusak davranan, hilmi çok olan.

34

"el-Azim"

Pek azametli olan, yüce.

35

"el-Gafur"

Çok bagislayan, magfireti çok.

36

"el-Sekûr"

Kendini rizasi için yapilan amelleri daha ziyadesi ile karlayan.

37

"el-Aliyy"

Çok yüce.

38

"el-Kebir"

Pek büyük.

39

"el-Hafîz"

Yapilan isleri bütün tafsilatyla hifzeden, her seyi afet  ve belâdan  koruyan.

40

"el-Mukit"

Bilen, tayin eden. Her yaradilmisin rizkini veren.

41

"el-Hasîb"

Herkesin hayat boyunca yaptiklarnin bütün teferruatyla hesabini iyi bilen. Mahlukatina kafi olan.

42

"el-Celîl"

Azamet , ululuk sahibi olan.

43

"el-Kerîm"

Çok ikram edici

44

"el-Rakîb"

Bütün varliklar ve bütün isler murakabesi altinda bulunan.

45

"el-Mucîb"

Kendine yalvaranlarin isteklerini veren, dualarn kabul eden.

46

" el-Vasi' "

Lütfu bol olan, tüm niteliklerinde sonsuzluk derecesinde genis olan.

47

"el-Hakîm"

Emirleri, kelam ve bütün ileri hikmetli,  hikmet sahibi olan.

48

"el-Vedûd"

 

Kullarini en fazla  seven,  sevilmeye en  layik olan.

 

49

"el-Mecîd"

San, serefi çok üstün olan.

50

"el-Ba'is"

Ölüleri dirilten ,  kabirlerden çikaran.

51

"el-Sehîd"

Her zaman ve her yerde hazir ve nazir olan.

52

"el-Hakk"

Vacib'ul vücud olan,varligi hiç degismeden duran.

53

"el-Vekil"

Tevekkül sahiplerinin isini düzeltip onlardan daha iyi temin eden.

54

"el-Kaviyy"

Pek kuvvetli.

55

"el-Metin"

Pek güçlü.

56

"el-Veliyy"

Mu'min kullarnin dostu.

57

"el-Hamîd"

Ancak kendine hamd edilen,bütün varligin diliyle övülen.

58

"el-Muhsi"

Sonsuza kadar da  olsa, herseyin sayisini bilen.

59

"el-Mubdi"

Mahlukati maddesiz ve örneksiz olarak bastan yaratan.

60

"el-Mui'd"

Yaradilmislari yok ettikten sonra tekrar yaratan.

61

"el-Muhyi"

ihya eden, dirilten, can bagislayan,saglik veren.

62

"el-Mumit"

Canli   mahlukatin ölümünü yaratan, öldüren.

63

"el-Hayy"

Diri, tam ve mükemmel manasyla hayat sahibi

64

"el-Kayyum"

Yarattiklarnin isini çeviren,  her isleneni bilen, evveli olmayan.

65

"el-Vacid"

stediini, istedigi vakit bulan.

66

"el-Macid"

Kadri ve an büyük, kerem ve hosgörüsü bol.

67

"el-Vahid"

Tek. Zat'inda, sifatlarnda, isimlerinde, ef'alinde orta ve benzeri olmayan.

68

"el-Samed"

Her seyin muhtaç oldugu, fakat hiç bireye muhtaç olmayan.

69

"el-Kâdir"

stedigini, istedigi gibi yaratmaya muktedir olan.

70

"el-Muktedir"

Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde diledigi gibi tasarruf eden.

71

"el-Mukaddim"

istedigini öne getiren, öne alan.

72

"el-Muahhir"

istedigini geri koyan, arkaya birakan.

73

"el-Evvel"

Her seyden önce var olan.

74

"el-Ahir"

Her sey helak olduktan sonra geri kalan.

75

"el-Zahir"

Varligi sayisiz delillerle açik olan.

76

"el-Batin"

Akillarin idrak edemeyecegi, yüceligi gizli olan.

77

"el-Vâli"

Evreni   ve evrendeki bütün olaylar tek basina idare eden.

78

"el-Müteâlî"

Aklin mümkün gördügü her seyden, her halden pek yüce olan.

79

"el-Berr"

Kullarna iyilik ve ihsan, nimetleri bol olan.

80

"el-Tevvâb"

Tevbeleri kabul edip günahlari bagislayan.

81

"el-Muntakîm"

Günahkarlara, adaletiyle, hakettikleri cezayi veren.

82

"el-Afuvv"

Affeden, magfiret eden.

83

"el-Rauf"

Merhamet edici, pek sefkatli.

84

"Mâlik'ül-Mülk"

Mülkün ebedi-ezeli sahibi.

85

"Zülcelâli ve'l ikrâm"

Hem azamet sahibi, hem fazl u kerem sahibi.

86

"el-Muksit"

Hükümleri ve ileri  yerli yerinde olan.

87

" el-Cami' "

istedigini istedigi zaman istedigi yerde toplayan.

88

"el-Ganiyy"

Çok zengin, hiç bireye muhtaç olmayan.

89

"el-Muni"

Diledigine zenginlik veren,  müstagni kilan.

90

" el-Mani' "

Baz seylerin meydana gelmesine müsaade etmeyen, engelleyen.

91

"el-Darr"

Keder ve zarar verecek seyleri yaratan, hüsrana ugratan.

92

" el-Nafi' "

Hayir ve menfaat verecek eyleri yaratan, faydalandran.

93

"el-Nur"

Alemleri nurlandiran, diledigine nur veren, nur olan.

94

"el-Hadî"

Hidayete kavusturan, kulunu hayirla muvaffak kilan.

95

" el-Bedi' "

Örneksiz, misalsiz ve hayret verici alemler yaratan.

96

"el-Bakî"

Varlinin sonu bulunmayan, ebedi olan.

97

"el-Varis"

Varligi devam eden, servetlerin hakiki sahibi.

98

"el-Resîd"

Bütün alemleri dosdogru bir nizam ve hikmetle akibetine ulastiran.

99

"es-Sabûr"

Çok sabirli olan, isyankarlardan acele intikam almayan...

Celle Celâlühu

 

 

 

 

 

 

reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 77


Medeniyyet
| 06 Oktober 2006 | 14:40:47
 MEDENİYYET:
Memleketleri îmâr edip, insanları râhat ve huzûra kavuşturmak.
Medeniyyet; tâmir-i bilâd ve terfih-i ibâddır, yâni beldeleri îmâr etmek, binâlar, fabrikalar yaparak, memleketleri kalkındırmak ve fenni ve her çeşit gelirleri milletlerin hürriyetleri, râhat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmak demektir. Bütün insanları rûh, düşünce ve beden bakımlarından râhat yaşatmaktır. Medeniyet, yalnız ilim ve fen demek değildir. İlim ve fen, medeniyyet için, ancak bir âlet bir vasıtadır. İlimde, fende çok ileri olan milletlere, fen vâsıtalarını ne yolda kullandıklarını incelemeden medenî demek büyük gaflettir. Pek yanlıştır. Fabrikaların, motorlu vâsıtaların, gemi, tayyâre, atom cihazlarının çok olması, gözleri kamaştıran yeni buluşların artması, medeniyeti ve medenî olduklarını göstermez. Bunları medeniyet sanmak her silâhlıyı gâzi, mücâhid sanmaya benzer. Mücâhid olmak için en yeni harp vâsıtalarına mâlik olmak lâzımdır, fakat, bunlara mâlik olan, eşkıyâlık da yapabilir. Medenî insan ve medeniyyet sâhibi toplum olmak için İslâmiyet; îmân, ibâdet, iş, ah lâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken her şeyi bildirmiştir. Bunlar; Allahü teâlânın bildirdikleri, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın öğrettikleri, Eshâb-ı kirâmın naklettikleri ve İslâm âlimlerinin açıkladıklarıdır. İnsanlığın bunaldığı her şeyin, çözüm ve çâresi bunların içinde vardır. (İmâm-ı Rabbânî)

 MEDH:
Övme, iyi taraflarını anlatma; bir kimse hakkında iyi şeyler söyleme.
Medh olunmağı sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kabâhatlerini, kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, kendisine yapılan nasîhatları işitmez olur. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Şâyet biriniz diğerini mutlaka medh edecek olursa; "Öyle sanırım ki, o şöyle iyidir, böyle iyidir..." desin ve bu sözü de medh ettiği adamda, bu sıfatların bulunduğunu zannederek söylesin. (Hadîs-i şerîf-Riyâz-üs-Sâlihîn)
Kalb hastalıklarından biri de medh ve senâ olunmağı sevmektir. Medh olunmağı sevmenin sebebi, insanın kendini beğenmesi, yüksek, iyi sanmasıdır. Medh olunmak, böyle kimseye tatlı gelir. Bunun hakîkî üstünlük, iyilik olmadığını, olsa da geçici olduğun u düşünmelidir. (Muhammed Hâdimî)
Oğlum! Kaş göz işâretleri ile, hiç kimseyi küçük düşürecek hareketlerde bulunma! Başkasının yanında kendini veyâ âileni medhetme! (Lokman Hakîm)
Sizde olmayan meziyetlerle sizi medheden kimsenin, bir gün, sizde olmayan kötülüklerle kötüleyeceğini de unutmayınız. (İmâm-ı Ahmed bin Hanbel)

 MEDÎNE-İ MÜNEVVERE:
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremeden hicret ettikten sonra, yerleştiği, ilk İslâm devletini kurduğu ve kabr-i şerîfinin bulunduğu şehir. Hicretten önceki adı Yesrib olup, hicretten sonra Medînet-ür-Resûl (Peygamber ş ehri) veya Medîne-i münevvere (nurlu şehir) adıyla anılmıştır.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Onlar (münâfıklar) ; "Eğer Medîne'ye dönersek, andolsun en şerefli ve kuvvetli olanımız oradan en hakir ve zaîf olanı muhakkak çıkaracaktır" diyorlardı. Hâlbuki şeref, kuvvet ve gâlibiyet Allah'ındır, Peygamberinindir, mü'minlerindir. Fakat münâfıklar bunu bilmezler. (Münâfikûn sûresi:
Sizden biriniz Medîne-i münevverede vefât etmeğe gücü yetiyorsa, orada vefât etsin. Çünkü ben Medîne-i münevverede vefât edenlere şefâat ederim. (Hadîs-i şerîf-Mir'ât-ül-Haremeyn)
Medîne-i münevvereye Mesîh Deccâl'in (değil kendisi) kokusu bile giremeyecektir. O fitne günlerinde Medîne'nin yedi kapısı olacak ve her kapıda muhâfız iki melek bulunacaktır. (Hadîs-i şerîf-Ahbâru Mekke)
Medîne-i münevvere, Mekke-i mükerremenin batısında ve Kızıldeniz'in doğusunda yer alan kuzeye doğru meyilli çölün ve güneye doğru uzanan az dalgalı bir ovanın bittiği yerde kurulmuştur. Çok verimli ve tarıma elverişli topraklarında her çeşit sebze, ç eşitli meyveler ile muz ve hurmanın en iyileri yetişir. Arabistan yarımadasının diğer bölgelerine göre serin bir iklime sâhibdir. (Eyyûb Sabri Paşa)
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Mekke-i mükerremede insanları on üç sene müddetle İslâm dînine dâvet ettikten sonra Allahü teâlânın emri ile Medîne-i münevvereye 622 senesi Rebî-ul-evvel'in sekizinci Pazartesi günü hicret etti. Burada İslâm iyet'i her tarafa yaydı. On sene sonra yâni 632 senesi Haziran'ında, Rebî-ul-evvelin on ikinci Pazartesi günü Medîne-i münevverede vefât etti. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)
Peygamber efendimizin yaptırdığı Mescid-i Nebî içerisinde yer alan "Kabrim ile minberim arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurarak medh ettiği Ravza-i mütahhera (Cennet bahçesi), Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi, Uhûd şehidliği, başta hazr et-i Osman olmak üzere pekçok Sahâbe-i kirâmın (Peygamberimizin arkadaşları) kabirlerinin bulunduğu Cennet-ül-Bakî' kabristanı gibi mübârek yerler Medîne-i münevverededir. (Eyyûb Sabri Paşa)

 MEDLÛL:
Delîlin (alâmet ve işâretin) delâlet ettiği, gösterdiği şey.
Delîl bulunmayınca, medlûlün de bulunmayacağı söylenemez. Çünkü, Allahü teâlânın varlığına delîl olan âlem (Allahü teâlâdan başka her şey) yaratılmadan önce, medlûl olan yaratanın yok olduğu söylenmiş olur ki, bu bâtıldır, hükümsüzdür. Çünkü, Allahü teâlâ, âlem yaratılmadan önce de vardı. O'nun başlangıcı ve sonu yoktur. Ezelîdir, ebedîdir. O halde delîl olmadan da medlûl olabilir. Duman olmadığı hâlde ateşin bulunması gibi. (Fahreddîn Râzî)

 MEDRESE:
İslâm medeniyetinde üniversite seviyesindeki eğitim ve öğretim müesseseleri.
İnsanlığın bugün sâhib olduğu ilim ve teknik seviyedeki en büyük pay, İslâm memleketlerinde kurulan medreselerde yetişen müslüman âlimlerindir. (İslâm Târihi Ansiklopedisi)
Din ilimlerinden başka, hey'et (astronomi), hesab (matematik), hendese (geometri), hikmet, tıb gibi ilim dallarına da mühim yer veren medreseler; din ve dünyâ ilimlerini, birlikte yürütürdü. İnsanı dünyânın esiri yapmadan, dünyânın fâtihi ve sâhibi y apmak maksadıyla, devletin temel taşı olan din ve devlet adamlarını en mükemmel şekilde yetiştirmeyi sağlardı. (İslâm Târihi Ansiklopedisi)
İmâm-ı Rabbânî, zamânının fen bilgilerinde en mütehassıs idi. Bir mektûbunda; "Oğlum Muhammed, bu günlerde Şerh-i mevâkıf kitâbını tamamladı. Yunan felsefecilerinin hatâlarını anladı" buyuruyor. Bu kitab, İslâm medreselerinin yüksek kısmında son zama nlara kadar okutulan bir fen kitabıdır. (M. Sıddîk Gümüş)

 MEDYÛN:
Borçlu, borçlanmış kimse.
Dâyine (alacaklıya), medyûnun medyûnu hasm olmaz. Yâni bir kimse ölendeki alacağını, ölene borçlu olandan isteyemez. (Mecelle)
Medyûna zekât verilir. (İbn-i Âbidîn)
reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 79


Farz Hac Üzerinde Uygulama
| 03 Oktober 2006 | 18:35:06
 44- Hac görevini vacibleri, sünnetleri ve edebleri ile yapacak olan kimse, şu şekilde hareket eder:
    1) Helâl ve temiz bir mal elde eder. Ödenmesi gerekli borçları varsa, onları öder. Kazaya kalmış ibadetleri varsa, mümkün olduğu kadar onları kaza eder. Günahlarından tevbe eder ve Allah'dan mağfiret diler. Kendisini kötü söz ve hareketlerden korur. Güzel ahlâklı olmaya çalışır. Tevazu hali içinde bulunur. Yola çıkacağı zaman evinde iki rekât namaz kılar. "Bismillahi tevekkeltü alellahi lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" diyerek Allah'a sığınır. Ailesi, komşusu ve dostları ile vedalaşarak yola çıkar.
    2) Mikat denilen yerlerden birine varınca yıkanır veya abdest alır. Giderilmesi gereken fazla kılları yok eder, tırnakları keser. Elbiselerini çıkarır. Beyaz ve temiz olan iki parçadan ibaret dikişsiz havlulara bürünür. Hoş kokulu şeylerden sürünür. Başını açık ve ayaklarını çıplak bulundurur. Üstleri açık ve topukları kısa olan ayakkabı giyer. İhram için iki rekât namaz kılar. İhrama niyet edip: "Allahümme innî ürîdü'l-hacce, feyessirhu lî ve tebabbelhü minnî = Ya Rabbi! Ben hac etmek istiyorum, onu bana kolaylaştır ve onu benden kabul et" diye dua eder. Sonra "Lebbeykallahümme Lebbeyk..." diye telbiyede bulunur.
    3) Böyle ihrama girdikten sonra, eğer zevcesi yanında ise, onunla ilişkide bulunmaz, öpmez ve okşamaz. Dikişli elbise giyinmez. Artık hoş kokulu şeyler sürünmez. Saçları kesmez ve kıllarını gidermez, tırnaklarını kesmez. Güvercin ve geyik gibi kara av hayvanlarını avlamaz. Yeşil ağaçları ve otlan kesip koparmaz. Kötü ve çirkin sözler söylemez. Arkadaşları ve başkaları ile çekişmez. Fakat yıkanabilir ve para kesesini (kemerini) beline bağlayabilir.
    4) Her namaz kıldıkça ve yolcu kafilelerine her rastladıkça, yokuş çıkınca ve yokuştan inince, yüksek sesle "Lebbeykallahümme Lebbeyk..." diye telbiyede bulunur. Mekke'ye varacağı zaman yıkanır veya abdest alır, Mekke'ye girince, hemen mescid-i Haram'a koşar. Beytullah'ı görünce telbiye getirir, "Allahü Ekber" diye tekbir alır, "Lâ İlahe İllallah" diye tehlilde bulunur. Salât ve selâm okuyarak: "Allahümme zid beyteke teşrîfen ve tazimen ve tekrimen ve birren ve mehabeten = Ey Allah'ım! Beyt-i şerifine mahsus teşrifi, tazimi, teklimi, ihsan ve yüceliği artır," diye dua eder.
    Sonra Hacer-i Esved tarafına yönelerek tekbir alır. Hacer-i Esvedi selâmler. Mümkünse, kimseye eziyet vermeden onu öper veya elini sürer. Sonra da Kabe'yi sola alarak Hatîm'in dışından Kudüm Tavafına başlayıp remel yapar. (adımlarını kısaltıp omuzların silkerek çalımlıca yürür.) Her dolaşmada Hacer-i Esved'in karşısına gelince onu selâmlar. Bu tavafı tamamladıktan sonra İbrahim aleyhisselâm'ın makamında, eğer kalabalık ise Mescidin uygun bir yerinde iki rekât namaz kılar. Sonra yine Hacer-i Esved'i selâmlar!
    5) Böylece Kudüm Tavafını tamamladıktan sonra Sa'y için Safa ile Merve caddesine çıkar. Önce Kabe'yi görebilecek şekilde Safa tümseğine çıkar. Kabe'ye yönelerek tekbir ve tehlil getirir, salât ile selâmda bulunur. Sonra buradan Merve'ye doğru gider. Yolda bulunan iki yeşildirek (ışık) arasında biraz koşar. Bu şekilde dört defa Safa'dan Merve'ye karşı tekbir ve tehlil getirir, salât ve selâmda bulunur. Böyle her gidiş gelişte telbiye yapar. Koşarak Yürüdüğü zaman: "Allahümme'ğfir verham ve tecavez amma ta'lem. Feinneke entel'aliyyül'azîm = Ya Rabbi! Bağışla ve merhamet et. Bildiğin kusurlarımıza bakma. Şübhesiz ki sen, yücesin, büyüksün," diye dua eder.
    Bu gidiş ve gelişin (Şavtların) arka arkaya yapılması daha faziletlidir. Ara vererek yapılması da caizdir.
    6) Yalnız hacca (İfrad hacca) niyet etmiş olan kimse, böyle sa'y ettikten sonra da Mekke'de yine ihramlı olarak kalır. Kıran hacca niyet eden de böyledir. Dilediği zaman Kabe'yi tavaf eder. Zilhicce'nin sekizinci (terviye) gününde sabah namazını yine ihramlı olarak Mekke'de kılar. Sonra Mina'ya çıkar. Orada arefe gününün sabah namazını kılıncaya kadar durur. Sonra Arafat'a gider. O gün güneş batınca da, Arafat'dan Müzdelife'ye yönelip geceyi Müzdelife'de geçirir. Akşam namazını yolda kılmayıp onu yatsı namazı ile bareber Müzdelife'de imamla kılar. Kurban Bayramı gününün fecri doğunca hemen sabah namazını kılar. Sonra Müzdelife'de "Meş'ar-i Haram" denilen yere gider ve orada biraz durur. Bütün bu yerlere gidiş gelişlerde telbiyede bulunur.
    7) Meş'ar-i Haram'da iken fecir tamamen açılınca henüz güneş doğmadan Mina'ya doğru vakar ve sükûnetle yürümeye başlar. Mina'da "Akabe Cemresi" denilen yere yedi küçük (nohut büyüklüğünde) taş atar. Bu taşları sağ elinin baş parmağı ile şehadet parmağı arasında tutarak atar. Her birini attıkça tekbir getirir. Taşları atınca orada beklemez. Sonra dilerse kurban keser. Ondan sonra traş olur veya saçlarının uçlarından parmak uçları kadar kırpar. Bunları yapınca bütün ihram yasakları kendisine helâl olur; yalnız zevcesi ile yine ilişki kuramaz.
    8) Bundan sonra aynı günde (Bayramın birinci gününde) veya ikinci ve üçüncü gününde Mekke'ye inip Ziyaret Tavafı yapar. Kudüm tavafında Remel yapmamış ise, bunu Ziyaret Tavafının ilk üç devresinde yapar. Bu tavafı bitirince iki rekât namaz kılar. Artık bu farz olan Ziyaret tavafından sonra zevcesi ile ilişki kurabilir. Böylece bütün hac yasakları kalkmış olur.
    Ziyaret Tavafı için, Mina'dan Mekke'ye Bayramın birinci günü inmek daha faziletlidir.
    9) Ziyaret Tavafını yaptıktan sonra tekrar Mina'ya gider. Cemrelere taş atmak için üç gün Mina'da oturur. Bayramın ikinci günü zeval vaktinden sonra, Mina'daki "Mescid-i Hayf yakınında bulunan Cemr-i Ula'dan başlayarak cemrelerin üçünü de taşlar. Şöyle ki: Yürüyerek önce Cemre-i Ulâ'ya, sonra Cemre-i Vusta'ya yedişer taş atar. Her taşı atarken tekbir alır. Bu iki cemreden her birinin yanında bekleyerek hem kendisine, hem ana-babasına, hem de din kardeşlerine dua eder. Sonra Cemre-i Akabe yakınına gider. Buna da yedi taş atar; ancak burada dua için durmaz.
    Bayramın üçüncü gününde de, zevalden sonra bu şekilde cemreleri taşlar. Eğer Mina'da iken Bayramın dördüncü günü de girecek olsa, o gün de böyle taşları atar. Bu güne ait olmak üzere cemre taşları zevalden önce de atılabilir. Bu şekilde atılan taşların sayısı yetmişe ulaşır. Bu taşlar Müzdelife'de iken veya Mina'ya gelirken toplanır. İhtiyat olarak taşlar yıkanır. Bu taşları, cemrelerde biriken taşlardan alıp atmak mekruhtur.
    10) Bundan sonra tekrar Mekke'ye döner veya yolda "Muhassab" denilen düzlükte biraz durup dinlenir. Ondan sonra Mekke'ye giderek Harem-i şerife varır. Veda Tavafını yaparak iki rekât namaz kılar. Sonra Zemzem kuyusunun yanına gider ve Beytullah'a karşı durup kana kana içer. Bu su ile yüzünü ve başını yıkar. Mümkünse bedenine de döker. İçtikçe şöyle dua eder:
    "Allahümme es'elüke ilmen nafıan ve rızkan vasian ve şifaen minkülli dâin = Allah'ım! Ben senden faydalı ilim, geniş rızık ve her hastalıktan şifa dilerim."
    11) Zemzem suyunu içtikten sonra Kabe'nin yüksek eşiğini öper. İmkân bulursa içine girip iki rekât namaz kılar. Yüzünü duvarına sürüp Yüce Allah'a hamd eder ve mağfiret diler. Tam bir edeble tekbir ve tehlil getirerek Mültezem'e gelir. Yüzünü ve göğsünü oraya kor. Kabe'nin örtüsüne yapışarak dua eder. Artık Mekke'de kalmayacaksa, yüzünü Beytullah yönünden ayırmayarak ayrılık üzüntüsü ve kederi ile ağlaya ağlaya veya ağlar gibi bir durumda arka arka çekilip Harem-i Şerifden çıkar. Dilediği gün memleketine döner.
    Bu hac görevlerini (menasikini) yapmada kadınlar da erkekler gibidir. Ancak kadınlar âdetleri üzere elbiselerini giyinmiş, başlarını ve ayaklarını örtmüş bulunurlar. Bununla beraber yüzlerine dokunmamak üzere bir örtü (peçe) de kullanabilirlir. Telbiyelerde seslerini yükseltemezler. Tavafda ve Safa ile Merve arasında hızla yürümezler. İhramdan çıkmak için saçlarının uçlarından biraz kesmekle yetinirler. Hacer-i Esved'i selâmlamak için erkeklerin arasına sokulmazlar.
    Adet görmeye başlayan bir kadın, haccın bütün görevlerini yapar. Fakat bu hali ile tavaf yapamaz. Tavafı sonraya bırakır. Bu geciktirmeden dolayı kendisine kurban kesmek veya başka bir ceza gerekmez.
    Ziyaret Tavafından sonra âdet gören kadından vacib olan veda tavafı düşer.
reacties 9 | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 243


Gerçek Dinin Esasları ve Başlıca Dinler
| 03 Oktober 2006 | 18:33:32
1- Gerçek din, Yüce Allah'ın bir kanunudur ve birtakım sağlam hükümlerin kutsal bir mecmuasıdır. Allah bunu, peygamberleri aracılığı ile insanlara ikram ve ihsan, buyurmuştur. Bu kanun, insanları hayırlı olan şeye götürür. İnsanlar, bu Allah kanununun buyruklarına kendi güzel irade ve arzuları ile uydukça, doğru yol üzerinde bulunur ve hidayete ermiş olurlar. Hem dünyada, hem de ahirette mutluluğa ve selamete kavuşurlar.
    2- Dinler başlıca üç kısma ayrılır.
    Birincisi: Hak dinlerdir. Bunlar yukardaki tarife uygun olanlardır. Yüce Allah tarafından konulup peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen dinlerdir. Bunlara "İlahî ve Semavî" dinler de denir.
    Semavî dinlerin hepsi esas bakımından birdirler. Yalnız bazı ibadetler ve hukuk kuralları bakımından aralarında ayrılık olmuştur.
    Hazret-i Adem'den Hazret-i İsa'ya kadar gelen bütün mübarek peygamberlerin insanlara bildirmiş oldukları dinler, iman esaslarında bir olup yalnız bir Allah'a iman etmeye dayalı iken, bunlar sonradan bozulmuş ve asılları kaybolmuştur. Yüce Allah en son ve en büyük Peygamberi olan Hazret-i Muhammed'i Sallallahu aleyhi ve Sellem'i bütün insanlara Peygamber olarak göndermiştir. Onun aracılığı ile de hak dinlerin en sonu ve en mükemmeli, olan İslam dinini kullarına Allahü Teala ihsan etmiştir. İşte bugün yeryüzünde hak din olarak kıyamete kadar yaşayacak olan yalnız bu İslam dinidir.
    İkincisi: Asılları değişmiş ve bozulmuş olan dinlerdir. Bunlar, yukarıda söylendiği gibi asılları bakımından birer gerçek din iken sonradan bozulmuş, İlahî niteliklerini kaybetmiş olan dinlerdir.
    Üçüncüsü: Batıl dinlerdir. Bunlar asılları bakımından da gerçek din ile ilgisi bulunmayan dinlerdir. Bunlar birtakım milletler tarafından ortaya konmuş olan uydurma inançlardır. Bunlarda akla ve mantığa uygun olan bazı hükümler bulunsa bile konuluşları itibariyle İlahî olmak şerefinden yoksun olup hiç bir bakımdan din kutsallığını taşımazlar. Ateşe, yıldızlara ve putlara tapan milletlerin dini bu türdendir
reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 111


İman ile İslamın Şartları
| 03 Oktober 2006 | 18:32:48

10- İslam dininde Yüce Allah'a, meleklere, Allah'ın kitablarına, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere iman etmek esastır. Bunları bilip kabullenmek imanın temel şartıdır. Onun için imanın şartları altıdır, denilir. Bu şartlar müslümanlıkta kesinlikle mevcut esaslardır. Bunlara, inanılması zorunlu din ilkeleri denir. Bunlara inanmak mecburiyeti vardır. Bunları doğrulamadıkça iman gerçekleşemez. Bunlardan herhangi birini inkar etmek -Allah korusun- insanı hemen dinden çıkarır.
    Biz bu imanımızı; "Amentü billahi..." sözlerini okumakla daima açıklıyor ve isbat ediyoruz. Bu sözleri okuyan şöyle demiş oluyor:
    "Ben Yüce Allah'a, O'nun meleklerine, O'nun kitablarına, O'nun peygamberlerine, ahiret gününe, kaderin (iyi ve kötü her şeyin yaratılışı) Allah'dan olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilip mahşerde (hesab yerinde) toplanmak hakdır ve gerçektir. Şahidlik ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur ve yine şahidlik ederim ki, Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O'nun kulu ve peygamberidir."
    11- İslamın şartları ise, beştir. Peygamber Efendimiz'in bir hadislerinin manası şudur: "İslam dini beş şey üzerine kurulmuştur: Şahadet sözünü getirmek (Eşhedü en lâ İlahe İllallah ve Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah, demek), namaz kılmak, zekat vermek, ramazan ayı oruç tutmak ve hac etmek."
    İşte bu beş şey İslam'ın şartıdır. Bu şartları gözetip onları yerine getiren insan, İslam şerefine ermiş, Müslüman rütbesini kazanmış olur.
    "Eşhedü en lâ İlâhe İllallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abdühu ve Resûlühu = Allah'dan başka ilah olmadığına şahidlik ederim. Yine Muhammed'in (a.s.) Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şahidlik ederim." sözlerine "Kelime-i Şehadet" denir. "La İlâhe İllallah, Muhammed'ün Resûlüllah" sözüne de "Kelime-i Tevhid" denir. Biz bu mübarek kelimeleri daima okuruz

 
reageer | bewerk | geef kudos | verstuur | kopieer | bekeken x 81


Peygamberlere Olan İhtiyaç
| 03 Oktober 2006 | 18:31:38

38- Bilindiği gibi, Yüce Allah, kendisinin kutsal varlığını ve birliğini bilmeleri, kendisine ibadet ve itaatta bulunmaları için insanları yaratmıştır.  İnsanları diğer birçok yaratıklar arasında akıl ve düşünce ile seçkin kılmıştır. Onun için bir insan aklını güzel kullandığı takdirde, kendisini yaratıp da ona düşünüp anlama gücünü veren bir yaratıcının varlığını sezer. Kendisinin ve çevresindeki varlıkların öyle rasgele kendiliklerinden var olmadıklarını anlar. Böylece kendisinde İlahî bir düşünce doğar ve büyük bir kudret sahibi yaratıcının var olduğu inancına ulaşır.
    Fakat o Yüce yaratıcıyı hiç kimse şanına uygun bir şekilde bilemez. O'nun peygamberine uymayan kimse, Allah'ın razı olmadığı ibadetlerin hangileri olduğunu kestiremez, yaratılış hikmetinin ne olduğunu anlayamaz, insanlar arasındaki ilişki ve karşılıklı hakların nelerden ibaret bulunduğunu ve görevlerin ne olduğunu gereği üzere belirleyemez. Nihayet yaratılış gayesinin dışında yürür de bundan haberi olmaz. Cehalet içinde bulunduğunun farkına varamaz. Böylece ebedî mutluluktan yoksun kaldığını anlayamaz.
    Peygamberlerin varlığından haberi bulunmayan veya peygamberlerin yoluna inanmayıp gerçekleri bozarak değiştiren nice milletler sapıtmışlar, insanlığa yakışmayan hallere düşmüşlerdir. Aralarında her türlü vahşet hareketleri türemiş, insanlara, ağaçlara ve taşlara tapınıp durmuşlardır.
    İşte insanları bu gibi çirkin hallerden kurtarmak, onlara din ile dünya görevlerini öğretmek ve böylece hem dünya, hem de ahiret mutluluğuna ermelerini sağlamak için Allah'ın elçileri olan peygamberlere ihtiyaç vardır.
    Onun için Yüce Allah kendi ihsan ve ikramı ile insanlara peygamberler göndermiştir. Böylece insanlara karşı "İlahî hüccet" tamam olmuştur. Artık hiç kimse, "Ben görevimi bilmiyordum; onun için sana ibadet edemedim." diye özür beyan edemeyecektir. Çünkü Yüce Allah insanlara görev bildiren peygamberleri göndermiştir. Bunlar Allah'ın hüccet ve delilleridir.
    39- Daha önce söylediğimiz gibi, peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusu, bizim peygamberimiz Hazret-i Muhammed'dir (sallallahu aleyhi ve sellem). Hazret-i Muhammed, yeryüzündeki bütün milletlere gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberliği kıyamete kadar devam edecektir; en son peygamberdir. Onun yaymış olduğu din, bütün insanlara aittir. Onun getirdiği İslam dini, bütün insanlığın dinidir, yaratılış gayesine en uygun olan bir dindir. Her zaman için ihtiyaçlara cevab verecek olan hikmet dolu ebedî bir dindir. O mübarek peygamberin getirdiği kitab (Kur'an) tümü ile hiç bir değişikliğe uğramaksızın kıyamete kadar Allah tarafından korunmuş olacaktır.
    Sonuç: Beşeriyet öteden beri peygamberlere muhtaç bulunmuştur. Peygamberlere uymaksızın hak yolu bulacağını ve Hakka ereceğini savunan bir gafile soralım: Eğer peygamberlerin varlığından habersiz bir bölgede yetişmiş bulunsaydı, kendisinde Allah'ın varlığı ve O'na karşı görevleriyle ilgili fikirler gerçek şekli ile bulunabilecek miydi? Din ve dünya işlerine ait görevleri belirleyebilecek miydi? Kendi vicdanında yüksek duygulara karşı bir çekicilik bulabilecek miydi?
    Zavallı İnsan! Kendi ruhunda sönük bir şekilde parıldamaya başlayan bazı yüksek fikirlerin kendisine nereden geldiğini hiç düşünmemektedir. En kolay işlerde ve tenlerde bile bir hocaya, ustaya ve yol göstericiye insan muhtaç olur da, en önemli olan din konusunda gerçekleri öğrenmek için bir öğreticiye, bir yol göstericiye nasıl muhtaç olmaz? Doğrusu, sağduyulu hiç bir düşünür, peygamberlere olan ihtiyacı inkar edemez.
    "Hiç bir ümmet yoktur ki, onlar içinden bir uyarıcı (peygamber) gelip geçmiş olmasın." (Fatır: 24)

 

 
 
  Bugün 44 ziyaretçi (142 klik) kişi burdaydı! --  
 
--
 
 
<****** language="JavaScript" type="text/JavaScript"> --
--SİTEME HOŞ GELDİNİZ

ALLAH'ım Seni 99 sıfatınla zikreder ve Sana delilsiz, şartsız, ispatsız iman ederim.

Amin.

...:::Turkler Klani:::...

...:::Turkler Klani

----
MSNKız MSN Adresleri


Ünlülerin ve güzel kızların MSN adresleri için lütfen giriş yapınız..!


Mailiniz :
Sifreniz :
bunu notpad e yapıştırıoz anadoluteam05yasak yazan yere kendi adresinizi yazıyosunuz adını kız msn leri için tıkla yapıyoruz.uzantısı.html olcam gerisi size kalmı. emeğe saygı,+rep ayrıca u fake resimli Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol